Bazı değerlerin bedeli dünyevi ölçü ve ölçütlerle ifade edilemez. Rabbimizin çok özel insanlara nasip ettiği bazı manevi ilimlerde böyledir. Bu ilmin erbabının (âlim) birinci görevi ilmi ile amel ediyor olmasıdır. Ki… Ancak o zaman “Âlim” sıfatı kendisine yakışır. Bu kişiler aynı zamanda ilimleri ile her daim imtihan halindedirler. Bu imtihanları çoğunlukla kendi nefsani yönleri ile olduğu gibi bazen de enaniyet (egoizm) ve aklın şeytani yönünü kullanarak kurulan zihinsel tuzaklardır. Belki bunlardan sonraki sıralamayı, zühde düşmek, yalnızlaşmak, sevdiklerinden mahrum edilmek v.s. sayabiliriz.
Bu çetin savaşlarda çoğu “bilge” “ (Âlim) olamamış, bir yığın bilginin altında kalıp ezilip, yok olmuştur. Tasavvuf geleneğinin bin yıldan fazla bir zamandır bu türden vakaların sayısız örnekleri olduğu gibi gerçek anlamda iman etmiş ve nefsine zühdün prangasını vurabilmiş, HAKK ve hakikat uğruna nefsi ile nefesinden korkusuzca vazgeçebilmiş, inanıp adandığı HAKKI inkâr etmemek için diri diri derisinin yüzülmesine razı olmuş, Nesimi hazretleri gibi gönül neferleri bu AŞKI ve aşığı bu güne kadar taşımışlardır.
Bu yolun yolcusuyum diyen dostlarıma hatırlatmak isterim ki … Tasavvufun bereketli sofrası tüm canlara açıktır, ama lokması HAKK etmeyene haramdır. Zira orada hallaç-ı mansurun, Nesimi’nin çileli hayatlarından damıtılmış bir hakikat vardır. Ayrıca söylemek isterim ki, her nimetin bir külfeti olacak gerçeğinden hareketle bu ilimlerin değerine göre de bir bedeli ve çilesi olacaktır. Zahmetsiz rahmet olmayacağından rahmet ancak zahmetin meyvesidir. Kısaca şunu söylemek isterim ki, adandığınız yola ne adadığınıza bakmalısınız. Nesimi hazretlerinin ayağından asılarak derisinin yüzüldüğü esnada Şeyh-ül İslam’ın fetvasından kaynaklanan ilahi bir zuhurata okuduğu beyti hatırlatmak isterim.
“Gör aşığı, derisini yüzsen seslenmez, hakk’ına razı olur.
Gör âbid’i parmağını keseyim desen, hakktan döner, kaçar.”
29 Ağustos 2024